KÖŞE YAZARI MUSTAFA YOLCU'dan
YENİ SEÇİM DÖNEMİ
Yeni bir seçim dönemine girmiş bulunuyoruz. Bu seçim döneminin, yurdumuza ve milletimize, hayırlar getirmesini diliyorum.
Bu seçim döneminde neler yapılmalıdır?
Öncelikle; seçime katılan tüm partilerin, particiliği partilerinde yapmaları, sokağa çıktıklarında tüm insanları kucaklamaları, insanlar arasında ayrım yapmamaları gerekir. Vatandaşların ayrı partide bulunmaları, ayrılık ve kin nedeni, birbirlerine sataşmalarına sebep olmamalıdır. Partiler, insanlar arasına ayrılık tohumları ekmemeli; ayrımcılığı doğurmamalıdır.
Çağdaş Demokrasi gereği insanlar, istediği partide faaliyet gösterip, partilerin çeşitli organlarında görev almaya çalışmalı, iktidar ergi ile ülkemizin ilerlemesi için proje üretilmesini sağlamalıdır.
Hangi parti iktidara gelirse, o partide bulunan insanlar, iktidarın imkânlarını memleketi için, milleti için kullanmaya, dertlere deva olmaya çalışmalıdır.
Talebelik yıllarında; kendimin değil, bir yakınımın işini halletmek için hemşerimiz olan bir milletvekiline gittiğimde SEN KİMİN OĞLUSUN sorusu ile beni karşıladı. Bunun altında yatan, aile olarak hangi partiden olduğumuzu belirlemekti! Her şeye particilik ile yaklaşmak yanlıştır.
Seçilebilen milletvekilleri; önce tüm vatanın menfaati için, sonrada seçildiği bölgenin insanlarına sahip çıkmaya çalışmalıdır. Bu ülkeden yediği ekmeğin, içtiği suyun hakkını vermelidir.
Seçime katılan tüm siyasi partilerin, en önemli hedefi, seçimi kazanmaktır.
Seçim nasıl kazanılır? Seçimi kazanabilmek için, milletvekili aday tespitinin ve sıralamasının çok iyi yapılması gerekir. Milletvekili adayının; seçim çevresinde iyi tanınan, dürüstlüğü tespit edilmiş, oy potansiyeli olan, tahsilli kültürlü kişilerden olması, en önemli faktördür. Diğer bir hususta adayların, o seçim bölgesinden olması, tanınması gerekir.
Seçmenler adayın ününe, popülerliğine önem vermiyor. Seçime girdiği yörenin halkını, sorunlarını bilen adaylara ve partisine oy veriyorlar.
Seçime katılan tüm partiler, ülkenin demokratik yaşamına, katkıda bulunmaya çalışmalı, buna göre politika üretmelidir. Seçmenler partilere ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİYE verdiği önem derecesinde; oy vermektedir. Ekonomik talepler, bundan sonraki sırada yer almaktadır.
Milletvekilliği döneminde; gece gündüz demeden, meclis tatile girdiğinde seçmenlerinin yanına gelip, isteklerini tespit ederek, seçmen tarafından arandığında telefonuna cevap veren, meclisteki çalışma odası Ankara da işi olan seçmelerle dolup taşan, onları dinleyen, milletvekili adaylarına secim listesinde yer verilmelidir. Bu seçimde partilerin rakibi, diğer partiler olmasından ziyade, bazı medya kuruluşlarının patronlarıdır. Tüm partiler, yumuşak karını olan medya ve patronlarına karşı; cesur bir politika yürütmelidir. Halk ve seçmen bunu beklemektedir.
Hasan Celal Güzel Bey Adaylara Öğütlerim adlı bir yazısında diyor ki:
Önce kılık kıyafetten başlayayım... Efendim, politikada geçerli olan kıyafet, koyu renk -tercihan lâcivert- takım elbise, beyaz gömlek ve kravattır. Sakın ola ki, halktan yana görüneceğim diye mahallî kıyafetlere heves etmeyiniz. Meselâ, başınızda kasket, üzerinizde yelek, şalvar, ayağınızda çarıkla filân ortalıkta dolaşmaya kalkmayınız. Sonra çok gülünç duruma düşersiniz. 'Halk çocuğu' olmak, ancak halkı 'sevmek' ve onu bütün değerleriyle benimsemekle mümkündür. Başta köylerde yaşayanlar olmak üzere halkımız, 'aday'ın kendisinden iyi giyinmesini ve farklı olmasını ister.
Meclise giderek, yöremiz milletvekiline bir konuyu iletmiştim. Sayın milletvekili tepeden bir bakış tarzı ile ilettiğim konuyu geçiştirmeye çalıştı. Bende kendisine; verdiği cevabı yazılı hale getirip, yayınlayacağımı bildirdiğimde; işin rengi birden değişmişti. O andan itibaren konuya, yapılabilirlik noktasından bakılmaya başlanıldı.
Bir başka milletvekili de, odasında bulunan ziyaretçilerin yanında gazeteci hemşerim konuşulanları dinle de, neler ile karşılaştığımızı gör. Diye bana uyarıda bulunmuştu.
Halka hizmet, hakka hizmettir. Bunu böyle bilip, bunun için gayret gösterenlere ne mutlu. Halka politika yapıp, yanlışı doğru gösterenlere de yazıklar olsun diyorum.
Bütün milletvekili adaylarına başarılar diler, seçim sonuçlarının; milletimiz için hayırlı olmasını temenni ederim.
ANKARA YÜKSEK İHTİSAS HASTANESİ
Yüksek İhtisas hastanesinde, safra kesesinden ameliyat olmuştum.
Ameliyatta çok başarılı bir doktorum ve ekibi vardı. Bu doktoru tercih ettiğim için, özellikle bu hastanede ameliyat oldum.
Hasta odaları koğuş düzeninde idi. Bir odada 10- 12 kişi yatıyor, ağrısı sızısı olan, yeni ameliyat olan, derdine çare bulunamayan, hepsi aynı odada kalıyordu.
Tuvalet ihtiyacında, odada tuvalet olmadığından; katta bulunan genel tuvalete gidiliyordu. Birçok hastanın yattığı katın, tuvaletleri ne kadar düzenli olursa, tuvaletler o kadar düzenli idi. Hastalar hasta halinde, onca yolu kat ederek, tuvalete gidiyorlardı.
Katta bulunan oturma koltuklarının olduğu yerde, televizyon vardı. Oraya kadar gelebilenler, televizyonda takip ettiği diziyi izlerken; kat görevlisi geldi. Televizyonu kapatıp Herkes odasına gitsin, televizyon izleme vakti sona erdi. Dedi.
Yattığım oda da yatağımın yanında, pankreas kanseri olan hasta vardı. Urfalı olan hasta, gece boyu sancılandı. Yarım saatte bir, hemşireden ağrı kesici iğne vurmasını istiyor, hemşire Bu kadar sıklıkla iğne yapamayacağını, doktor izin verirse ancak yapabileceğini. söylüyordu.
Yattığımız oda da kasavetli bir hava vardı. Kimse kimsenin derdi ile ilgilenmiyordu. Kimi odanın ışığının yanmasını, bazıları da söndürülmesini istiyordu. Hastalar, arada çalan cep telefonları ile telefon görüşmesi yapıyor, moral tazeliyordu.
Pencerenin kenarında bulunan yatağımdan, Sıhhiye meydanına bakıyor, hastaneden habersiz, gelip geçen arabaları izliyordum. Bir tarafta; derdiyle inleyen hastalar, öbür tarafta arabası ile gelip geçen, kendi dünyasını yaşayan insanlar vardı. Koca Ankara kim bilir neleri yaşıyordu.
Gece yanımda yatan hastanın, sık sık inlemesi ile uyandım. Kendim ameliyatlı olduğum için, yerimden fazla kalkamıyor, fazla konuşmakta istemiyordum. Acısından yatağında yatamayıp, yere çömelen Urfalı hastanın, ara sıra elimi beline koyuyor, dua edip kendimce ağrısını dindirmeye çalışıyordum. Elimden gelen başka bir şey yoktu. En acı şeylerden birisi, derdine çare bulunamayan hastanın yanında, onun gözüne bakıp oturmaktır. Bir şey yapamamak, sadece seyretmek!
Ertesi günü sabah, taburcu oldum. Evime giderek sağlığıma kavuştum. Bu yazıyı yazıp, yazmamak hususunda epeyce tereddüt etmiştim. Yazmalıydım, hastanede tespit ettiğim konuları ilgililere iletir, sorunların giderilmesine katkıda bulunurum diye düşündüm.
Yüksek İhtisas Hastanesi 1964 yılında hizmete açılmış. Hastanenin internet sitesinden öğrendiğime göre; Yüksek ihtisas hastanesinin açılış amacı, yurt dışına tedavi için giden hastaların, teşhis ve tedavisinin ülkemizde yapılması, ihtisas eğitimi ile daha çok doktorun yetişmesini sağlamaktır.
Hizmete açılan hastane, birçok ilklere imza atmış, değerli doktorların yetişmesini sağlamıştır. Aradan geçen 45 senelik süreden sonra, hastanenin fiziki yapısı yetersiz hale gelmiştir. Hasta sayısı artmış, Ülke çapında insanlar Ankara'ya gelerek, Yüksek İhtisas Hastanesinde tedavi olmayı, arzu etmişlerdir.
1998 yılında hastanenin arka tarafına, sosyal tesisler binası adı altında, yarışma projesi ile ilave bina yapılmıştır. Buraya sosyal tesis binası değil, ek hastane binası yapılması gerekirdi. Daha sonra bu yanlışın farkına varılıp, bu binada değişikliğe gidilmeye kalkışıldığın da, ek binanın yarışma projesi müellifi ile anlaşmazlığa düşüldüğünü öğrendim.
5846 sayılı Fikir ve sanat Eserleri Kanunu gereği, proje müellifinin binada yapılacak değişikliğe, izin vermesi gerekiyor. Aksi takdirde, binada değişiklik yapmak mümkün olmuyor.
Hastaların 1012 kişilik odalarda yattığı, katlarda genel tuvalet ve banyoların kullanıldığı, üç yöneticinin aynı odada kaldığı, diğer hizmetler açısından da zorlukların yaşandığı hastanede; hastalara ameliyat için, uzun süreler verilerek hizmet yürütülmektedir.
Hastanenin fiziki mekânının, bir an önce iyileştirilmesi ile ilave bina ve katların yapılması zorunlu hale gelmiştir. Kamu yararına, hepimizin bir gün hastalanıp, bu hastaneden yararlanma ihtiyacımızın olacağını göz ardı etmeden, yasal haklara rağmen, bina yapımına ve kat ilavesine izin verilmesi için, yarışma projesi müellifi ile meslek odalarının bu konuda katkıda bulunması yararlı olacaktır.
Bundan hiç kimsenin kişisel kazancı olmayacak, ülke insanlarının sağlığına kavuşmasına, katkıda bulunulmuş olacaktır.
5846 sayılı kanunun üzerinde değişiklik yapılması için, Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılmakta olan çalışmalarda; kamu yararı ile vatandaşlar ve proje müellifleri arasında, problem hale gelmiş konulara; acilen yasal olarak çözüm bulunması gerekmektedir.
Bu kanunda yapılacak değişiklikler sırasında, mimar ve mühendisleri ilgilendiren konuların ayrı tutularak, bu konuda özel bir kanun çalışmasının; Bayındırlık ve İskân bakanlığınca yürütülmesi daha isabetli olabilir.
Kültür bakanlığının ilgi alanına giren konular ile mimar ve mühendislerin ilgi alanı ayrılmaktadır. Dolayısı ile Bayındırlık ve İskân bakanlığınca, bu konuda özel kanun çalışması yapılması gerekmektedir.
Yüksek ihtisas hastanesinde olduğu gibi, diğer hastanelerin benzer problemleri olabilir. Sorunlara yapıcı olarak yaklaşılarak, ertelemeden çözüm yolları aranmalıdır. Ülkemizde sağlık sektörü, büyük aşamalar kaydetmiştir. 1979 yılında Numune hastanesinde, bir adet mide filmini çekecek makine vardı. Oda bozuk olduğu için bana, filmi dışarıda çektirmem söylenilmişti. Şimdi, aynı Numune hastanesinde; her çeşit M-R kısa sürede çekilmekte, hizmet sağlanmaktadır.
Arzumuz, her şeyin daha güzel olması, insanımıza hak ettiği hizmetin sağlanmasıdır.
Mustafa Yolcu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim