• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Ankara : 12 °C
  • İstanbul : 18 °C
  • İzmir : 19 °C

Türkiye’nin yok olan dilleri

02.11.2010 20:04
Türkiye’nin yok olan dilleri
Bu coğrafyada konuşulan dillerin arasında bir zamanlar Ubıhça, Mlahso ve “Kapadokya Yunancası”nın da bulunduğunu biliyor muydunuz?

Türkiye'nin yok olan dilleri
Bu coğrafyada konuşulan dillerin arasında bir zamanlar Ubıhça, Mlahso ve “Kapadokya Yunancası”nın da bulunduğunu biliyor muydunuz?


BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 21 Şubat Dünya Anadili Günü vesilesiyle 2009 yılında kapsamlı bir çalışma yayınlamıştı. Eserin ismi Tehlike Altındaki Diller Atlası idi ve bu çalışmaya göre Türkiye'de de 15 dil tehlike altındaydı (tehlike hâli devam ediyor).

Atlasa göre 3 tane dil de çoktan kayboldu sınırları içinde yaşadığımız ulus-devlette: Ubıhça, Mlahso ve Kapadokya Yunancası.

UBIHÇA
Kafkas dil ailesine bağlı Ubıhça, bu dili konuşan son kişi konumundaki Tevfik Esenç'in 1992'deki ölümüyle yokoldu. Kuzeybatı Kafkas (ya da Abhaz-Adige) dillerinden biri olan Ubıh sözcüğünün, Adigece'deki (başlıca Çerkes dillerinden biri) “Vıb Irmağı aşağısında oturanlar” manasına gelen “Vıbıyıh” kelimesinden türediği zannediliyor.

Ubıhça'nın, öteden beri, Çerkes dilleri arasında konuşan sayısı itibariyle biraz daha ön planda bulunan Adigece kadar yaygın olmadığı anlaşılıyor. Hatta, her ne kadar aralarında bir rekabet ilişkisi olmasa da, Adigece'nin sosyolojik olarak Ubıhça'ya üstünlük sağladığına yönelik bazı veriler var. Bu da Ubıhça'nın 21. yüzyılı görememesinde pay sahibi olmuş olmalı. Ubıhça her ne kadar ölmüş bir dil olsa da izleri yeryüzünden tamamen silinmiş değil. En basitinden, Google'a Ubıhça'yı arattığınız zaman bu dilin son konuşanı Tevfik Esenç'e ait bir ses kaydına ulaşabiliyorsunuz (Loxol.tv adresinde).

KAPADOKYA YUNANCASI
Aslında adıyla sanıyla böyle bir dil var mı, o da pek belli değil. Bir görüşe göre bu dil, Orta Anadolu'da konuşulan ve Türkçe'nin yoğun etkisi altında kalmış bir Rumca lehçesi. Cumhuriyet kurulduktan sonra gerçekleşen nüfus mübadelesiyle Yunanistan'a göçertilen Kapadokyalı Ortodoks Hıristiyanlar tarafından konuşulan dilin birkaç kuşak sonra tamamen yokolduğu zannedilirken, 2005 yılında Mark Janse ve Dimitris Papazachariou adlı iki dilbilimci Yunanistan'ın orta ve kuzey kesimlerinde hâlâ bu dili akıcı bir şekilde konuşabilen Kapadokya kökenli insanların bulunduğunu keşfetmiş. Bu dil (böyle bir dil varsa şayet) böylece UNESCO'nun atlasına girmiş, “Kapadokya Yunancası” adıyla.

Ancak bir başka görüşe göre böyle bir dilden, daha doğrusu yeni bir dilin keşfinden söz etmek mümkün değil: Söz konusu olan, Karamanlıca'dan ibaret. Karamanlıca çok ilginç bir vaka. Bu aslında bildiğimiz Türkçe'nin Yunan alfabesiyle yazılan hâli ve Karamanlıca konuşanların köken itibariyle ya Türkleşmiş Rumlar ya da Ortodokslaşmış Türkler oldukları zannediliyor. Bu insanlar Hıristiyanlar. Ve bu yüzden, Yunanca bilmedikleri hâlde, Lozan Antlaşması'nda hükme bağlanan nüfus mübadelesi gereği Yunanistan'a gönderildiler.

Dine dayalı bu kimlik tanımı da, laik olma iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu belgesi niteliğindeki Lozan Antlaşması'nın ulusal kimliği Müslümanlıkla özdeş tutmasına çarpıcı bir örnek. Bu mevzu Diyanet İşleri Başkanlığı'na ve zorunlu din (Sünni İslam) derslerine kadar uzatılır ama o zaman da okumakta olduğunuz yazı başka bir şeye dönüşür…

'BİLDİĞİMİZ TÜRKÇEDİR'
Sevan Nişanyan “Kapadokya Rumcası Karamanlıcadır, Türkçedir. Bildiğimiz Türkçedir. Hıristiyan oldukları için Yunan alfabesiyle yazılan, araya bir sürü –özellikle dini konularda– Rumca kelimenin karıştığı bir Türkçedir. Basbayağı bildiğimiz Türkçedir” diyor ve Yunan devletinin bu insanları nasıl asimile ettiğini açıklıyor:

“Bunlar topluca 1923'te göçertildiler. Ve Yunanistan'da iki veya üç kuşak boyunca bu Türkçeyi konuşmaya devam ettiler. Yunanistan devletinin politikası sonucu şu anda zannediyorum tümüyle tükenmiş durumdadır. Anadili Türkçe olan Rumlar aşağılandı, kötülendi. Vatan haini sayıldı. Ve onlar da bu dili unutmak için ellerinden gelen çabayı gösterdiler, topluma entegre olabilmek için.

Şimdi genç kuşaklarda, Türkiye'deki trendlerin benzeri Yunanistan'da da var. 'Benim nenem Türkçe konuşurdu. Araştıralım bulalım öğrenelim. Şarkılarını türkülerini keşfedelim'… İş işten geçtikten sonra insanlar geçmişe merak salıyorlar. Çünkü tehlikesi kalmıyor”.

MHLASO
Doğu Süryani dillerinin çok sınırlı bir alanda konuşulan, kendine has bir lehçesi. Diyarbakır Lice'deki Kamışlı köyünde (asıl adı Molla Haso olabilir ama o köyün bu köy olduğundan emin değilim) konuşulan bu dil, Suriye'ye göçen köylülerden İbrahim Hanna'nın 1995'te ölümüyle ortadan kalktı (kaynak: Bianet). Nişanyan Mhlaso'yu şöyle açıklıyor:

“Doğu Süryani lehçeleri denilen şey özellikle Hakkâri ve Siirt çevresinde son derece yaygındı 20. yüzyıl başlarına kadar. Şu anda Kuzey Irak'ta çok küçük cemaatler halinde bunların mevcudiyeti kaldı. Cumhuriyet döneminde unutulmuş olarak kalan iki tane yer vardı. Biri Molla Haso köyü, biri de Hertvin köyü. Buralarda iki ayrı lehçe olarak Doğu Süryanicesi konuşuluyordu. Avrupalı bir dilbilimci özellikle Mlahso üzerine çalıştı, makaleler yazdı, onun yazımıyla bu dilin adı da Mlahso diye kaldı. Hâlbuki Molla Haso köyüdür orası. Galat-ı meşhur olmuştur”.

Hertevin köyünün adıyla anılan dil de UNESCO'nun listesinde. Ölmüş diller arasında gösterilmiyor ama o merhaleden yalnızca bir adım geride. Siirt'e bağlı olan köyde bu dili konuşanların sayısını 1999 itibariyle bin kişi olarak veriyor Bianet. Aradan geçen 11 yılda herhalde yarı yarıya azalmıştır. Zaten günün birinde öleceği belli olan bu dil, bir takım çalışmalar yapılmazsa, geride fazla iz bırakmadan yok olacağa benzer.

BİR DİL NASIL ÖLMEZ, UNESCO TÜRKİYE NE İŞ YAPAR?
UNESCO bir dilin ne derece tehlike altında olduğunu belirlemek için, aralarında 'dilin kuşaktan kuşağa aktarılması', 'dili konuşan kişi sayısı', 'dili konuşanların toplam nüfusa oranı' ve 'yeni alanlara ve ortamlara dilin tepkisi'nin de bulunduğu 9 farklı ölçüt kullanıyor. Bir çok ülkede tehlike altındaki dillere yönelik koruma programları yürüten UNESCO'nun Türkiye'de yürüttüğü bir dil koruma programı yok, Bianet'in 20 Şubat 2009 tarihli haberine göre.

Hem tehlike altındaki dillere dair son durumu (bahsettiğimiz atlas neredeyse 2 yıllık olacak), hem de UNESCO'nun halen Türkiye'de bir koruma programı olup olmadığını öğrenmek için (ve yoksa sebebini öğrenmek için) bir haftadır UNESCO'nun Türkiye Genel Sekreteri Nihat Zal'a ulaşmaya çalışıyoruz. Gelin görün ki bunu başaramadık. Herhalde bu yazıyı okuduktan sonra bize geri dönüşte bulunurlar artık.

ntvmsnbc


UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2008 Gölbaşı Taraf | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim