• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Ankara : 12 °C
  • İstanbul : 18 °C
  • İzmir : 19 °C

Turgut Er’in Azatlıktan Tiranlığa kitabı

03.11.2010 16:05
Turgut Er’in Azatlıktan Tiranlığa kitabı
Bugünki Türkiye Azerbaycan ilişkilerine de ışık tutacak bir kitap.. Azatlıktan Tiranlığa…
1995 yılında Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'e yönelik başarısız darbe girişimine Türkiye'den destek verildiği iddiası, aradan geçen süreye karşın hala tartışılıyor. Aliyev'i devirip Ebulfeyz Elçibey'i Cumhurbaşkanlığı'na getirmek isteyen grubun harekete geçtiği dönemde, Türkiye'nin Bakü Büyükelçiliği'nde görev yapan ve 4 yıl sonra, 'darbecilere destek verdiği' ve en önemlisi “Azerbaycan'da PKK'nın üzerine çok gittiği” gerekçesiyle Haydar Aliyev yönetimi tarafından “istenmeyen adam” (Perso Non Grata) ilan edilen eski diplomat Turgut Er, o günleri kitaplaştırdı.

Gündemi sarsacak iddialar
Er, döneme ilişkin anılarını, tanık olduğu, yaşadığı olayları Azadlıktan Tiranlığa “Sanki Stalin ve Beria Hortlamıştı” (Sarkaç Yayınları-Ankara 2010) adlı kitapta topladı. Er, kitabında gündemi sarsacak iddialara yer verdi.

İşte o iddiaların bazıları

- Demirel, 1967 yılında KGB'den para aldı mı?
-H.Aliyev ile Demirle'in derin dostluğu Aliyev'in Azerbaycan KGB'sinin başı olduğu döneme denk geliyor…
Elçibey'in iddia ettiği gibi PKK'yı Primakov ve Haydar Aliyev mi kurdu?
Haydar Aliyev'i Moskova'dan Bakü'ye Türkiye mi getirdi?

- MİT ESKİ MÜSTEŞARI KOMAN:
“-Biz Teşkilat olarak devlet yetkililerine,
Aliyev faktörünü göz ardı etmeyin diyorduk, …”

-AZERBAYCAN ESKİ DIŞİŞLERİ BAKANI KASIMOV:
 
- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in tanışıklığı 1967 yılına dayanmaktadır. O yıllarda Başbakan olan Demirel, 1967 yılında Sovyetler Birliği'ne yaptığı resmi ziyarette, Haydar Aliyev ile tanışmıştı. Sovyetler Birliği arşivlerinde Alagöz kod adı verilen operasyon da işte o tarihten sonra başlamıştı.

- Turgut Er, kitabında, konuya ilişkin bilgileri, KGB belgeleri ve dönemin tanıklarına dayandırıyor.

Er, Şu bilgileri veriyor:

H. ALİYEV İLE DEMİREL'İN DERİN DOSTLUĞU ALİYEV'İN AZERBAYCAN KGB'SİNİN BAŞI OLDUĞU DÖNEME RASGELİYOR!
“- Süleyman Demirel Sovyetler Birliği ile büyük bir ekonomik paket anlaşması yapmak için refakatinde kabinenin birçok üyesiyle birlikte Moskova'ya gitmişti. Demirel, bu uzun süren ziyarette, diğer Türk Cumhuriyetlerine olduğu gibi Azerbaycan'a da gitmişti. O zaman Azerbaycan'ın başında Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri ve aynı zamanda KGB'nin de başı olan General Haydar Aliyev bulunuyordu. Demirel ve heyetine gösterilen yakın ilgiyi, geziye katılanlardan o zamanki Sanayi Bakanı Mehmet Turgut, yayınladığı kitapta genişçe anlatmıştı. Haydar Aliyev'in Demirel'e bu ziyarette gösterdiği yakınlık, sonraki yıllarda, 1991'de Aliyev Moskova'dan Nahçıvan'a geldikten sonra çeşitli iddialara, mizahi deyişlere, şayialara ve sohbetlere de konu olmuştu.

- Bunlardan en ilgi çekici olanlardan birisi; 1999 yılında Abdullah Öcalan'ın yargılandığı mahkemede verdiği ifadedeki sözleridir. Terörist başı Öcalan'ın “Azerbaycan'da üst düzey temsilcilerden yardım gördüğüne” dair ifadesi, Bakü'deki iki yayın organında yer alışı. Diğeri de görevim süresince Azerbaycan basının yazılı ya da sözlü, basın mensupları tarafından sık sık sorulan ve hiçbir zaman cevaplayamadığımız; Nahçıvan Bankası'nın kuruluşunda, Süleyman Demirel tarafından verilen yüz milyon dolarlık kredi konusuydu. Nahçıvan Bankası vesilesiyle verilen bu kredi, Türk basını tarafından da zaman zaman konu edilmişti. Fakat bu konu, şimdiye kadar açıklığa kavuşturulamadığı gibi, hiçbir yetkili tarafından da Azerbaycan ve Türk kamuoyuna inandırıcı bilgi verilmedi. 1993 yılında Nahçıvan'ı ziyaret eden Erciyes Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Cihan Okuyucu, Geçit Dergisi'nin 15. Sayısının 29. sayfasında, bu konuya ilişkin şunları yazmıştı:

“- … Caddesi'nin sonunda Nahçıvan-Türk Bankası var. Demirel'in gönderdiği yüz milyon dolarlık yardımla kurulmuş. Aliyev de bu parayı adam satın almak ve Elçibey'i düşürmekte kullanmış…” Sonraki yıllarda bu bankanın Suat… adlı müdürü, Nahçıvan'da aracının içinde ölü bulundu ve olayla ilgili hiçbir tahkikat açılmadı.”

- ALAGÖZ OPERASYONU-
- Turgut Er, konunun Azerbaycan basınında da o yıllarda sık sık yer aldığını belirterek, Alagöz Operasyonu'nun Bakü'de tartışıldığını kaydediyor.

“- Bakü'de iki günde bir yayınlanan Günaydın Gazetesi, 8-9 Haziran 1999 tarihli sayılarında, Hatice İsmail kızı imzasıyla yayınlanan yazı, “Süleyman Demirel, vaktiyle KGB'den aldığı yardıma göre mi susuyor?”  başlığı ile yayınlandı. Yazının ara başlığında ise “Temsilcilerinin, PKK'ya yardım ettiği iddia edilen Azerbaycan hükümetine, hususi sevgisi ve dostluğu da bununla mı ilgilidir? Türkiye Cumhurbaşkanı birçok suskunluklarına açıklık getirmek zorundadır.” ifadesi yer alıyordu.

Yazının dokuzuncu sayfadaki devamında ise şöyle deniliyordu:

“- Abdullah Öcalan ağzını açtı. Zaten biz de bunu bekliyorduk. Özellikle de terör teşkilatının başçısı, bizimkiler hakkında ne diyecekti? O, Azerbaycan resmi şahsiyetleri arasında PKK'ya yardımda bulunanların olduğunu söyledi. PKK'nın güçlü teşkilatlarından biri Azerbaycan'da imiş. Azerbaycan'dan para ve silah yardımı alırlarmış. Şaka değil, herkes bu açıklamadan sonra Türkiye devletinin bu yönde ciddi araştırmalar yapılmasını isteyeceğini bekliyordu… Bu açıklama olurken, Türkiye'de olan devletimizin Başçısı (Cumhurbaşkanı) çok garip bir reaksiyon verdi. Şimdiye kadar iktidardakilerin, PKK ile bağlılığı, beraberliği hakkındaki sözlerin mahkemelerce neticelendiğine dair Azerbaycan devlet başkanının konuya bigâne kaldığına dair tavrı, teeccüb (hayret) doğurmadı. Teeccüp doğuran, Türk resmi dairelerinin münasebetiydi… Azerbaycan ile ilgili meselelerde maksimum temkin gösterdiler. Aynen “İmperyal” şirketi, “Avrupa Oteli” ile ilgili Ömer Lütfü topal olaylarında gösterilen temkine benzeyen bir temkin gibi. Bu temkinin sebebini araştıranlar, onu Süleyman Demirel ile Haydar Aliyev'in dostluğunda gördüler… Önce Ebulfez Elçibey'in ithamları (Nahçıvan'dan 1997 yılı sonunda Bakü'ye dönen Elçibey, bazı açıklamalarında, PKK'yı Primakov ile Haydar Aliyev'in kurdurduğunu açıklamıştı. Azerbaycan mahkemeleri de Elçibey hakkında dava açmış, ama 6 ay boyunca davanın oturumu bir türlü açılmamıştı.), sonra ise Öcalan'ın açıklamaları, bu dostluğu sarsmak için yeterince ciddi sebeplerdi. Türkiye bu olaylarda 30 bini aşkın evladını kaybetti. 30 bin şehit kanına mal olan çatışmalarda, dost ülkeden düşman cephesine yardım ettiğini öğrenirken sarsılmadı mı Süleyman bey? Billahi şaşırtıcı bir temkindir bu.

- O kadar teeccüplenecek bir durumdur ki, vaktiyle tebessümle karşıladığımız bu şayialara inanmaya başlıyorsunuz. … Son hadiseler, tez tez hallanan “ALAGÖZ” adlı bir operasyonu yeniden hatırlattı. … Sözü edilen operasyon, Süleyman Demirel'in politikacı olarak yetişmesinde ve gelişmesinde, zaman zaman katıldığı seçimlerdeki kampanyalara, KGB'den para verilmesini kapsamaktadır. Bunların sadece şayia olduğunu bir daha tekrar etmemiz lazım geliyor. Ama Baba Demirel'in eski KGB Generali Haydar Aliyev ile ilişkilerini de adı geçen şayianın doğruluğuna bağlamak gerekir. Elçi Bey'in Haydar Aliyev tarafından devrilmesine temkinle yaklaşan Demirel, Türkiye'nin 1995 yılı Mart ayındaki ihtilal teşebbüsünü önlemesi, muammalı bir canıyananlık göstermişti. Bu ayaklanma planının gerçekleşmesine Demirel, “demir eli” ile mani oldu. Sadece Azerbaycan için mi? Demirel, aynı jesti 1993'de Elçibey için de yapamaz mıydı?”

(*** Alagöz Operasyonu; Azerbaycan KGB'sinin müzesindeki Haydar Aliyev'in yaptığı operasyonlar listesinde yer almıştır.)

- Günaydın Gazetesi'ndeki yazıdan bir gün sonra da “MERİDİAN” gazetesi, 10-11 Haziran 1999 tarihli sayılarında, Ezimli imzalı ve yine Alagöz operasyonunu konu alan bir yazıyı yayınladı: “Süleyman Demirel'i avlamak için Alagöz operasyonu gerçekleştirildi.” başlıklı yazının alt başlığında “Her halde Türkiye Cumhurbaşkanı ile Haydar Aliyev'in dostluğunun 25 yıllık tarihi var” ifadesi yer almıştı.

- ESKİ DIŞİŞLERİ BAKANI TEVFİK KASIMOV'UN İSYANI-
- Haydar Aliyev ile Süleyman Demirel arasındaki ilişkiyi, Ebulfez Elçibey döneminin Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Tevfik Kasımov, şöyle anlatmıştı:   
“- Ermenilerin ülkemize olan tecavüzlerinin karşısını almak üzereydik. Birliklerimiz Görenboy ve Ağdere'yi almıştı. Kelbecer konusu ise halledilmek üzereydi. Ne var ki daha önce Ermenistan ile savaşın kızgın gittiği günlerde, 14 Mart 1992 tarihinde Nahçıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev, Ermenistan meclisinin başkanı ile “saldırmazlık” anlaşması imzaladı. Böylece Ermenilerin Nahçıvan sınırındaki kuvvetlerini Karabağ bölgesine kaydırmasına sebep oldu. Nahçıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev, Türkiye'ye “Nahçıvan Cumhurbaşkanı (!)” olarak, özel uçaklar gönderilerek davet ediliyor ve ağırlanıyordu. Merkezi hükümete bilgi verilmeden bağımsız bir devletmiş gibi para ve diğer yardımlar yapılıyordu. Harp halindeydik. İktidara demokratik seçimler yoluyla yeni gelmiştik. Hazinede paramız yoktu. Çeşitli tedbirler alarak savaş giderlerini ve halkın acil ihtiyaçlarını karşılayacak parayı ancak biriktiriyorduk. Elçibey ile karar almıştık; Nahçıvan'ın ve Türkiye'nin bu tür davranışlarını önlemek için. Ankara'ya gittim. Başbakan Demirel'den randevu talip ettim. Otelde bir iki gün bekledim. Demirel özel bir uçak göndermiş, Haydar Aliyev'i Nahçıvan'dan Ankara'ya getirip “Nahçıvan Cumhurbaşkanı” diye ağırlıyor, yardım vaatlerinde bulunuyordu. Ben otelde hem beklemekten bunalmış ve hem de randevu talebimize cevap verilmeyip oyalanmamız ağırıma gitmişti. Otelden ayrılıp Azerbaycan'a döneceğimin haberini almış olacaklar ki, alelacele Başbakan Demirel'in makamında görüşmek için beklediğini bildirdiler. Kızgınlığıma ve kırgınlığıma rağmen Başbakanlık binasına gittim. Demirel beni güler yüzle karşıladı. “Kusura bakmayın, sizi beklettik. İşlerimiz yoğundu” dedi.
   
SAVAŞ İÇİNDEYİZ

Ben de şunları söyledim:   

 “ Sayın Başbakan, biz bağımsızlığımızı hiç kimsenin yardımı olmadan halkımızın kanı pahasına kazandık. Şimdi de topraklarımıza Rus ve Ermeni tecavüzü var. Savaş içindeyiz. Her şeye ihtiyacımız var.  Siz, Nahçıvan Bankası diye Haydar Aliyev'e, yüz milyon doları nerdeyse peşkeş çekiyorsunuz. Krediler devletten devlete verilir. Verdiğiniz krediyi, sonra kimden alacaksınız? Yardım etmek için kredi vermek istiyorsanız, Azerbaycan devletine verirsiniz. Hem biz acil ihtiyaçlarımızı karşılarız hem de Nahçıvan vilayetinin ihtiyaçlarını karşılarız. Siz sonradan faiziyle birlikte geri alırsınız. Siz Aliyev'e özel uçak gönderiyorsunuz. O sizin bileceğiniz iştir. Ama Aliyev'i nasıl olur da Nahçıvan Cumhurbaşkanı olarak dünyaya duyurursunuz? Ermeniler de sizin bu yaptığınızı emsal göstererek, Karabağ'ı müstakil bir devlet gibi gösteriyorlar. Biz Kars ve Iğdır valilerini Kars Cumhurbaşkanı ya da Iğdır cumhurbaşkanı olarak adlandırsak uygun düşer mi? Buna razı olur musunuz? Bu tutumunuz bizi incitmektedir. Lütfen bizi incitici durumları tekrarlamayın.” Süleyman Demirel, ellerini göğsüne vurarak “Ben sizi incitecek bir şey yapmam. Yapılanlar sizi incitmek için yapılmamıştır…” dedi. Ben de programdaki diğer önemli taleplerimizi dile getirmeden Azerbaycan'a döndüm.”

- Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in, Sovyetler Birliği zamanında Moskova'dan Nahçıvan'a gitmesinde Türkiye'nin rolü olup olmadığı konusu tartışılmaya devam ediyor.


- Turgut Er, Haydar Aliyev'e Azerbaycan'da iktidar yolunu açan gelişmelere ilişkin kitapta şu bilgileri veriyor:

“- Sovyetler Birliği 1990 yılında dağılmaya başladığında, bağlı birçok cumhuriyet bağımsızlıklarını peşpeşe ilan ediyordu. Türkiye'de ise Turgut Özal'ın iç ve dış politikadaki etkisi sürüyordu. Turgut Özal, bağımsızlığını kazanmaya çalışan ülkelerle ilişkilere önem veriyordu. Özellikle Türk soylu ülkelerle kurulacak ilişkilerin güçlü olmasının yollarını arıyordu. Azerbaycan en yakınımızda sınır komşumuz ve ortaya çıkacak olan bağımsız Türk cumhuriyetlerinin her alanda bize en yakın olanıydı. Öte yandan Azerbaycan Kafkasların en önemli ülkesiydi ve aynı zamanda Orta Asya'daki diğer Türk cumhuriyetlerinin kapılarını açacak kilit konumundaydı.
  
TÜRKEŞ BU POLİTİKALARI DESTEKLİYORDU
Turgut Özal'ın, bağımsızlığını kazanmaya çalışan Türk cumhuriyetlerine ve öteki Türk soylu topluluklara karşı yürüttüğü politikalar, Alparslan Türkeş tarafından yakından izleniyordu. Türkeş, bu politikaları yeri geldikçe aktif şekilde destekliyor ve gereken katkılarda bulunuyordu. (Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile Paris'te buluşması ve Türk dünyasını bir araya getiren Türk Dünyası Kurultayları vs gibi.)

1990 yılında Azerbaycan'ın başında Moskova'ya bağlı zayıf bir karaktere sahip olan Ayaz Muttalibov vardı. Türkiye daha sonraları Muttalibov'u Türkiye'ye davet etmiş, gereken her türlü yardımı yapmıştı. Fakat Muttalibov, Ankara'nın güvenini kazanamamıştı. Çünkü o Moskova'ya bağlıydı. 1988 yılından itibaren başlayan bağımsızlık hareketini Moskova'ya rağmen başarıya ulaştıran bir lider daha vardı. Bakü merkezli harekâtın başında, Türkiye'de daha yeni yeni tanınmaya başlayan Ebulfez Aliyev (Elçibey) bulunuyordu. Elçibey'in yanında ve çevresinde eski Sovyet bürokrasisinin fırıldaklarını bilmeyen, temiz, vatanperver ve yürekli üniversite mensupları, şair ve yazarlar, gazeteciler, genç milliyetçiler, Türkçü ve Turancılar vardı.

- MİT ESKİ MÜSTEŞARI KOMAN:
“-Biz Teşkilat olarak devlet yetkililerine,
Aliyev faktörünü göz ardı etmeyin diyorduk, …”

TEOMAN PAŞA MAKAMINDA ZİYARET EDİLDİ
Haydar Aliyev'in Moskova'dan Azerbaycan'a dönüşü, 1992 yılında Ankara'daki bir görüşmede beynime yerleşmişti. Türkiye'nin Azerbaycan'daki Bakü Büyükelçiliği Basın Müşavirliği'ne atanmama ilişkin kararname çıkmak üzereydi. Çok eski dostum olan MİT Müsteşar Yardımcısı Ertuğrul Güven, bir gün beni yemeğe davet etmişti. Yenimahalle'deki merkezde gerçekleşen yemekten sonra Teoman Paşa'yı makamında ziyaret etmiştik. Paşa, sohbet esnasında, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Kafkaslar ve Azerbaycan hakkında bilgiler vermiş, bölgedeki durum ve gelişmeler hakkında görüşlerini dile getirmişti. Azerbaycan'a gittiğimde neler yapmam gerektiğine dair nazikçe tavsiyelerde bulunmuştu. Bir ara Nahçıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev'in geçmişi hakkında bilgi verdikten sonra, Aliyev'in Moskova'dan Azerbaycan'a getirilmesi hususunda düşüncelerini söylemişti.
  
 Azerbaycan'daki altı yıllık görevim süresince bu konuya açıklık getirecek birçok kaynaktan bilgiler edinmiştim. Ancak önemli olan, konuyu ilk kez dile getirmiş olan eski MİT Müsteşarı Teoman Koman Paşa'ya 1992 yılında Ertuğrul Güven'in yanında söylediğini doğrulatmaktı. 2000 yılında Azerbaycan'dan döndükten sonra 2005 yılında Başbakanlık basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nden emekli oldum ve elinizdeki kitap üzerinde çalışmaya başladım. 2006 yılının yaz aylarında 1992'deki MİT Müsteşar Yardımcısı ve Bakü'deki görevinden sonra emekli olan dostum Ertuğrul Güven ile Teoman Paşa'yı Bodrum'daki yazlığında ziyarete gittik. Paşa'ya 1992 yılında söylediklerini hatırlattım ve “Paşam, siz o sohbette, Haydar Aliyev'i biz o zaman Moskova'da bulduk demiştiniz.” dedim. Bunun üzerine Paşa “Bu benim sözüm değil. Ben böyle bir ifade kullanmadım.” dedi.

Daha sonra konuşmamız üçlü olarak aşağıdaki gibi devam etti:
 
Teoman Koman:
“- Elbette Azerbaycan'a bizim yardımlarımız oldu, ama onları söyleyemem ki. Azerbaycan ile bizim çok yakın alakamız oldu, ama bunların hepsi devletin milli faaliyeti. Söyleyemeyiz de yazamayız da. Niye söyleyemeyiz? Çünkü ilişkileri zedeleyebilir. Bu işle ilgilenmeye başladığımızda Elçibey vardı. Haydar Aliyev yoktu ortada. Aliyev Nahçıvan'da oturuyordu.”

Ertuğrul Güven, “Paşam, oranın Meclis başkanı idi” dedi.

Teoman Paşa, şöyle devam etti:
“- Öyle mi? Yani pasifti demek istiyorum. Aliyev orada oturuyordu. Elçibey vardı ama pek de razı değildi Cumhurbaşkanı olmaya. Sonra bizim bazı çevreler öyle algılıyordu. Bir halk kahramanı gibi ortaya çıktığı için onu desteklediler. Cumhurbaşkanı oldu. Biz de o zaman Aliyev faktörünü unutmayın dedik herkese, öyle demedik mi?”
   
Ertuğrul Güven; “Evet Paşam.”
   
Teoman Paşa; “Biraz bu durumu kavrayamadılar ve koruyamadılar Elçibey'i. Sonuçta Aliyev geldi. Olay budur.”
   
Turgut Er; “Emekli askerlerden bir grup gitmişti oraya, mesela Yaşar Paşa gibi. Bunlar münferit miydi yoksa devlet tarafından mı gönderilmişti?”
   
Teoman Koman; “Yo yo! Oralı olduğu için özel alakası dolayısıyla gitti. Tamamen münferitti.”
   
Turgut Er
; “Sayın Paşam, Aliyev, Moskova'da Komünist Partisi'nden atılmış birisi, 1989-1990'larda ve kalbinden rahatsız, ameliyat olmuş. O haliyle Nahçıvan'a uçakla geliyor ya da getiriliyor. O dönemde iktidarda Gorbaçov var ve Aliyev'i tanıdığı için böyle bir şey yapacak biri değil. Çünkü o zamanki Gorbaçov siyaseti; ikinci bir Sovyetler Birliği'ni yeniden inşa etmekti. Aliyev biliyor ki Gorbaçov fevkalade güçlü bir adam. Kendisini Nahçıvan'a bırakması mümkün değil. Aliyev Nahçıvan'a nasıl geliyor? Aliyev 1990'da Nahçıvan'a getirildi. Gelir gelmez de Nahçıvan Meclis Başkanı oldu. Aliyev çok rahatsızdı ve hatta uçaktan inişi bile sürünerek oldu. Bu adamı Gorbaçov'un elinden kim alabilir? Ebulfez Bey'den dinledim, onun Dışişleri Bakanı Tevfik Kasımov'dan da dinledim. Kaldı ki bu iki kişi, Azerbaycan'ı hürriyete kavuşturan ve azadlık mücadelesini verenlerdi. Onlar Aliyev'in Azerbaycan'a gelmesini istemiyorlardı. Dolayısıyla ikisinin de ifadesi “Türkiye'nin duhulü var burada” şeklinde olmuştur. Bazı kaynaklara göre Turgut Özal ile Alparslan Türkeş'in de ilgisi var.

Teoman Koman:
“- Şimdi şöyle bir şey var:
Biz Azerbaycan ile yüzyüze geldiğimiz zaman hala Ayaz Muttalibov vardı. O kadar değildi münasebetler. Yani o zaman Elçibey bir devlet adamıydı sadece. O zaman Azerbaycan'a yardım isteyenlerin başında Ayaz Muttalibov da vardı. Onunla alakalıydı bu işler. Hatta ben onu gördüm. Tabii daha sonra o görevden ayrıldı ve Elçibey'in adı çıktı ortaya. Meşhur oldu tabii. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday oldu, seçildi. Zaten o dönemde ben ayrıldım. Ondan sonraki olayları ben bilemem, ama o zamana kadarki olaylarda başta Ayaz Muttalibov vardı tabii. O zaman Halk Cephesi'nin bir kanadı yani İtibar Memmov idi. İşte olaylar bunlar.”
  
Ertuğrul Güven: “92 yılında oldu bunlar.”
   
Teoman Koman: “İşte ben de 92 yılında Milli İstihbarat'taki görevden ayrıldım.”
   
Turgut Er: “Haydar Bey'in gelişi 90'da yani ondan önce. Ama bir özel uçakla geliyor ve hasta geliyor. Diyorlar ki Türkiye Gorbaçov'a ne verdi?”
   
Teoman Koman: “Hiçbir şey vermemiştir. Aliyev biliyorsunuz pek ilgi odağı değildi, daha anlaşılmamıştı. Biz zaten teşkilat olarak aman Aliyev faktörünü göz ardı etmeyin diyorduk, devlet yetkililerine. Ama devlet onu göz ardı ediyordu. Benim 92'de ayrıldığım zaman Elçibey Cumhurbaşkanlığı ile ilgiliydi ve bütün Türklerin desteği de ondan yanaydı. Bizim teşkilat olarak ikazımız, bu faktörü, yani Aliyev'i de unutmayın şeklindeydi. Ama onun seçilmesi için gayret ettiler, sonra da koruyamadılar. O yüzden o kesimin Aliyev'i desteklediğini sanmam. Tam aksine öbür taraftaydılar.”

Turgut Er: “Peki efendim, şöyle bir durum daha var, Ertuğrul bey de biliyor. Haydar Aliyev bir konuşmasında beni Demirel nasıl getirdiyse öyle de korumak mecburiyetindedir demişti.”
   
Ertuğrul Güven: “Onu ben de biliyorum. Beni buraya Demirel nasıl getirdiyse öyle de koruyacak, demişti.”

Teoman Koman: “Mümkünü yok. Nasıl getirmiş onu oraya Demirel yahu. Bunlar yuvarlak laflar.”
   
Ertuğrul Güven: “Haydar Aliyev'in bir konuşmasını ben de dinlemiştim. Orada hakikaten “Sizin prezidentiniz beni buraya getirdi. Ben kendiliğimden gelmedim ki.” gibi laflar etmişti.”
   
Teoman Koman: “Nasıl getirmiş peki?”
   
Ertuğrul Güven: “Detayları bilmiyorum, ama şimdi diyorlar ki Demirel, Elçibey'in 40 milyonluk Azerbaycan'ın bütünlüğü şeklindeki lafından müthiş rahatsız oldu. İran ve Ruslar, 40 milyonluk Azerbaycan kurulunca İran da dağılmış olacak. İran'ın nüfus bakımından çoğunluğunu Azerbaycanlı Türkler teşkil ediyor. Ayrıca Türkmenistan'daki Türklerle birleşme sürecine girecekler. Bu durum Rusların da işine gelmiyor. Böylece Ermeniler de kışkırtılmış oluyor. Bu görüşler de ortalığı karıştırıyor. Demirel, böyle bir hengâmenin içine Türkiye'nin girmesini istemiyor. Azerbaycan'a sahip çıksa bir türlü, çıkmasa bir türlü. İşte bu yüzden Haydar Aliyev'i getirerek, nasıl olsa bu adam Rusları çok iyi tanıyor, KGB'de de görev yaptı, Rus politikalarını iyi bildiği gibi İran ile ilişkileri de düzeltir diye düşünmüştü.
   
Teoman Koman: “Ama bütün bunlar ben ayrıldıktan sonra oldu. Zaten ayrıldıktan hemen sonra Gelibolu'ya, bir yıl sonra da Erzincan'a gittim. Terörün içine gittik ve her gün silahlı faaliyetle karşılaştık. Yani kendi memleketimizi kurtarmaya çalışıyorduk…”
   
Turgut Er: “Bakü mafyası ne idi? Bakü mafyası vardı, o zamanlar iktidar bunlardaydı.”
   
Teoman Koman:
“Kargaşa dönemlerinde devletin içindeydi mafya. Öyle bir yapıları vardı ki, İçişleri Bakanlığı var, silahlı gücü var, Savunma Bakanlığı var., silahlı gücü var veyahutta KGB. Ertuğrul Bey daha iyi bilir. İşte onların da askerleri vardı. Eski KGB'ye bağlı kıtaları, jandarmaları, bilmem ne desteleri vardı. Yani herkesin bir askeri gücü var, herkes de bu silahlı güce sahip olmak istiyor. Hatta yardım etmeye niyet ettiğimiz zaman “Aman herkese dağıtın, yalnızca bir tarafa vermeyin” dediler. Yani Azerbaycan'a da verin, Halk Cephesine de verin, Nahçıvan'a da verin. Niye korkuyorlar, bir tarafa gider de onlar çok güçlenir diye. Yani tehlike eşit dağılsın gibi anlayış vardı. Sonra ben diyorum ki bunlar her ne kadar bağımsızlıklarını kazanmış olsalar bile kafalarındaki tek model Sovyet modelidir. Ayrıldılar ama aynı modeli devam ettiriyorlar. Bunlara bizim modelimizi, yani demokrasiyi öğretelim dedim, ama inşallah kötü olmazlar. Yani bizim kötü yanlarımızı almazlar, dedim. Sonra garip şeyler oldu. Hepsi asker görünümlü ya, geliyorlar Genelkurmay'dan yardım istiyorlar. Hâlbuki bakıyoruz bunlar KGB. Askerleri de bizden yardım istiyorlar, bize ders verin, eğitim malzemesi verin falan diye. Sonra biz de dedik ki, “Herkes karşısındakilerle konuşsun. İstihbaratçı istihbaratçı ile hariciyeci hariciyeci ile irtibata geçsin dedik. Zaman içinde her şey oturdu, ama çok sıkıntılar yaşandı. Özellikle politikacılarımız, vatandaşlarımız, işadamlarımız vs gittiler oraya, ama politikacılarımız onlara çok büyük vaatlerde bulundular. Yapmayın etmeyin uyarılarına aldırmadılar. Nihayet bu noktaya geldik.”
   
Ertuğrul Güven: “Bakü-Tiflis-Ceyhan'dan sonra biraz daha düzeldi.”
   
Teoman Koman: “Daha iyi değil mi durum?”
   
Ertuğrul Güven: “İlham Aliyev bütün yatırımlarını Türkiye'ye yaptı. Yani başına bir iş gelecek olsa döneceği yeri Türkiye olarak görüyor diye düşünüyorum.”
   
Turgut Er: “Aliyev'in Azerbaycan'a gelmesini Muttalibov da istemiyordu.”
   
Teoman Koman: “Şu olabilir, aralarında danışıklı dövüş gibi bir olay meydana gelmiş olabilir. Ayaz Muttalibov gideceğini anlayınca bunlar otururlar, bunu getirelim derler. Bu durum daha kendilerine yarayabilir.”
   
Ertuğrul Güven: “Aynı görüşü paylaşıyorum Paşamla. Bir defa güçlü bir adam, kendini kabul ettirmiş bir adam. Yani eğer Elçibey'i istemiyorlarsa ona muhalif olanlar, oraya getirilebilecek tek adamın Haydar Aliyev olduğunu düşünebilirler. Neticede Ruslarla da karşı karşıya olabilirler, ama Rus devletine karşı değildir.”
   
Teoman Koman: “Tabii, tabii.”
   
Ertuğrul Güven: “Politbüronun ikinci adamı ve iktidarı döneminde hiçbir zaman Rusları da ikinci plana atmadı.”
   
Teoman Koman: “Atmadı hiçbir zaman.”
   
Turgut Er: “Mesela önce resmi dil Türkçedir diye Anayasaya koymuşlardı. Aliyev geldi ve resmi dil Azerbaycanca'dır diye değiştirdi. Türkçe ifadesini hiçbir zaman kabul etmek istemedi. Ayrıntılara dikkat edersek elbette nasıl ki bazı çevreler gelmesini istediyse Ruslar da aynı şekilde istemiş olabilirler.”
   
Teoman Koman: “İstemişler olabilir veya danışıklı dövüş de olabilir. Çünkü Türkiye'ye geldi Ayaz Muttalibov. Yani bu dönem bu yardımlarda dağıtım işinde Ayaz Muttalibov Nahçıvan'a verilmesini istedi. O dönemde Elçibey Cumhurbaşkanlığına niyetli değildi. O diyordu ki ben bu işlerden anlamam. Ben bir gönül adamıyım. Bir meşale yaktım, bir ışık yaktım, benden sonrakiler devam ettirsin, diyordu. Bizim politikacılarımız böyle kahramanları anlamıyorlar, aldanıyorlar, hayran oluyorlar. Herkes hayranlık duyuyordu Elçibey'e. Mesela Türk Ortadoksları kilisesinin başı olan bir adam vardı, Erenerol. Öldü sonradan. Bir gün bana geldi, görüşmek istedi. Elçibey çok hastaymış, ona bakmaya gidiyorum, dedi. Adamcağız 50 yaşın üzerindeydi ve tam bir Elçibey hayranıydı. Alakanız nedir dedim. Müthiş milliyetçi bir adamdı. Kendisi Türk'tü ama dini farklıydı. Bilmem kaçıncı defa gitmiş ve hala da gidip geliyordu. Hastaymış, bakacağım diyor. Yani bırakın Azerbaycan'daki hayranlarını, Azerbaycan'dan fazla hayranı Türkiye'de vardı. Tabii Elçibey milli kahramandı. O da ben bu işten anlamam, başkaları yapsın diyordu. Fakat zannediyorum alkışlar, aslanım, koçum falan gibi laflar insanı şey yapabilir. Bir de Halk Cephesi'ne güvenemedi. Bunlar tehlikeli işlere kalkışmasınlar diye kabul etti. Her halde bu yüzdendir. Ben zaten kendisiyle hiç karşılaşmadım, görüşmedim ve hatta Azerbaycan'a hiç gitmedim. Bir kere gitmeye talip oldum, pardon iki kere, o da kısmet olmadı zaten. Hep bana oraya buraya sen git derlerdi. MGK'da konuşuluyordu bu tür konular. Fakat ben de inanmamakla birlikte ben gideyim dedim. Özal, olmaz sen gitme, seni tanırlar, dedi. Ben de benim oraya gitmem münasip olmaz dedim. Bir tarihte, ben Jandarma Genel Komutanı iken, onlarla bir tarihte yapılmış anlaşmaya göre askerlerini eğitecektik. Onlar gelmek istediler. Ben de gelsinler dedim. İlla ısrar ettiler o gelsin dediler. Ben de artık olmaz emekliliğime az kaldı. Yine de 1-2 gün kalabilirim dedim. O arada Genelkurmay ile bir problem vardı, ona da gidemedim. Gidemedik, emekli olduk, ondan sonra da zaten gidemedik. Evvela onlar bozulmuşlar, o gelmezse biz de gitmeyiz demişler. Sonra yok siz gelin demişler. Onlar da dönerken benim bir resmimi almışlar halı yaptırmışlar. Getirdiler tabii bana. Benim resmimi koca bir halıya resmetmişler. Çok da güzel yapmışlar.”
   
Turgut Er: “Onu yapan meşhurdur, Mustafa Kemal Paşa'nın resmini de yapan adamdır. Adı Kamil Aliyev.
   
Teoman Koman: Geldikleri zaman Atatürk'ün resmini getirdiler, halı olarak. Ben onu çerçevelettirdim, güzel olmuştu gerçekten.

 sdfsdfdfsadf.jpg

Gazeteci İrfan Ülkü, 1992'de Haydar Aliyev daha Nahçıvan'da iken yazdığı “Kızılyıldızdan Hilale” adlı kitabında Haydar Aliyev'in Moskova'dan Azerbaycan'a dönüşüne şöyle yer vermişti. (*** Ülkü, İrfan; Kızıylıdızdan Hilale, Otopsi Yayınları, İstanbul 1996, s.74-75.):
   
“- Aliyev, Gorbaçov'un emriyle sıkı şekilde izlenmeye başlanmıştı. Telefonları dinleniyor, evi uzaktan gözetim altında tutuluyor, kimlerle görüşüp ne yaptığına dair bilgiler KGB Başkanı Kuruçkov'a, ondan da Genel Sekreter Mihail Gorbaçov'un önüne geliyordu…” 30 yıl, içinde görev yaptığım KGB, şimdi beni bir rejim suçlusu gibi takibe başladı… Aradan zaman geçti, şimdi de Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri Ayaz Muttalibov olmuştu. Azerbaycan'a gitmek istiyordum. Maddi sıkıntı çekiyordum. Muttalibov bana haber göndererek “Gelirsen Azerbaycan'da büyük karışıklıklar çıkar” yolunda ince tehditler savuruyordu.” Bir gün Azerbaycan Devlet Yayınevi Müdürü, Türkiye'de de tanınan (!) Ejder Hanbabayev, yakın ilişkisi olmamasına rağmen eski politbüro üyesini telefonla arayarak konuştu, arkasından da evinde ziyaret etti. Bir süre sonra, bir gece, Aliyev'in telefonu çaldı, İstanbul'dan arıyorlardı…

dfgdfgdfg_2.jpg
   
“… İstanbul'dan arandığımı santraldeki görevli söyleyince KGB'nin bir muhbiridir diye düşündüm. Ama gerçekten İstanbul'dan arıyorlardı. Ejder Hanbabayev idi telefondaki ses!
   
“- Senin ne işin var İstanbul'da?”
   
“- Benim bir özel işim vardı burada! Türkiye'deki gardaşlarımız, sizin hayatınızdan endişe ederler. Sesinizi duymak istiyorlar.”
   
Sonra o arkadaşlarla konuştuk. İstanbul'da yayınlanan Azer gazetesinin yazarları ve Azerbaycan Kültür Derneği'nin yöneticileriydi. Benimle bir de röportaj yaptılar. Fakat KGB telefonlarımı dinlediği için konuşmayı banda aldı. Ejder İstanbul'dan Bakü'ye döndü. O ve diğer arkadaşlar benim için çok büyük bir fedakârlık içinde çalışıyorlardı. Ben de artık Azerbaycan'a dönmeye karar vermiştim. 1990 Mayıs'ıydı. Uçak biletimi aldım…
   
Bakü'deki kardeşime haber gönderip havaalanında beni karşılamasını istedim. Ama Ejder de duymuş, telefon etti, gene beni Bakü havaalanında karşılayacaklarını söyledi. İstemedim, ama ısrarlıydılar. Benimle görüştüğünün gecesi, Ejder'i Bakü'de otomobilinin içinde ensesine tek kurşun sıkarak öldürdüler. Bakü KGB'sinin işiydi…”


ensonhaber
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
cumalı kılınç
20 Aralık 2010 Pazartesi 23:32
selam
kıtabı daha once duymustum oysa bulundugum sehır tarsusta bulamadım hatta sıparıs verdım baba kırtasıyeye tarsusta 15 gun olmasına nazran kıtap gelmedı nedenı nedır selamlar
78.162.112.122
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2008 Gölbaşı Taraf | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim