NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN VEFAT YILDÖNÜMÜ MESAJI
İçinde engin his deryalarını, uçsuz bucaksız fikir ovalarını barındıran edebiyat dünyamızın gök kubbesi Necip Fazıl, 26 Mayıs 1904 Perşembe günü babasının Çemberlitaş’ın bir yokuşundaki konağında dünyaya geldi. Bilindiği üzere 25 Mayıs 1983 Çarşamba günü ise Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. 26 Mayıs 1983 Perşembe günü de, Fatih Camiindeki cenaze namazından sonra Eyüp sırtlarında bir yokuşta toprağa verildi.
Necip Fazıl, bunalımlar, hafakanlar ve derin düşüncelerin şairidir. Şiir estetiğine önem vermiştir. Hece veznini ayağa kaldırmış, zenginlik katmıştır. Şiirleri kendi fikrinde olmayanları bile sarsacak kadar güçlüdür. Necip Fazıl tarihi olarak zor günlerde her şeye rağmen, şiiri toplumun büyük bir kesimine sevdirmiş, estetik algı yeteneği köreltilmiş kalabalıklara yeniden bir duyarlılık ve sanat şuuru kazandırmıştır.
1943 yılı, sanatkârın halkın içine girdiği, Necip Fazıl’ın tam olarak belirdiği tarihtir: İçini öyle bir sosyal mücadele ruhu; sanatının muhtaç olduğu cemiyeti yoğurma heyecanı kapladı ki, artık çalışamaz oldu ve mücadelesini bir ömür; hükümetiyle, partisiyle, basınıyla, hocasıyla, gençliğiyle kendi açtığı bütün ortamlarda tek başına sürdüreceği Büyük Doğu Mecmuası'nın ilk sayısını çıkardı (17 Eylül 1943). Zaman zaman kapatılsa da, onun fikrî çerçevesinde yine bu isimle cemiyet ve sonraları kulüp kurulmuş ve toplumsal meseleler konusunda gençlerin bilinçlendirilmesine çok önemli katkı verilmiştir.
Tek başına şair ya da yazar olarak tanımlanamayan bir fikir işçisi, bir kalem sahibidir. Çünkü onun şairliği, fikirleri içindir.
Ömrünce pek farklı yerlerde olmuş, siyasette, tasavvufta, bürokraside, her bulunduğu yerde kendisi olmayı başarabilen biridir. Yazılarında, tiyatrolarında ve şiirlerinde insan “ben”ini anlatmış, Stendhal’ın dediği gibi “hakikat serttir” ifadesini setliğine rağmen hayatına yön verdirmiştir. Cemiyetin rahminde doğum sancısı ve “mukaddes emanet”in dönmez davacısı, yüzüstü sürünenleri ayağa kalkmaya çağıran, “kim var?” denildiğinde “ben varım” diyen, yükünün bir Kaf Dağı kadar ağır olduğunu bilen biridir. Çağımızın prototipi olan “güdümlenebilir insan” tipine kesinlikle itiraz etmiş, “Bir ben vardır bende, benden içeri” diyen Yunus Emre’nin o sonsuzluk benini yakalamış ve sağına soluna bakmadan onurlu bir duruş sergilemiş, özgüvenle işinin ne olduğunu bilen bir kişidir.
Tohum toprağa düşünce daha gür ve canlı bir şekilde yeniden dirilir, hayat bulur. Necip Fazıl da hayatta tek başına sonsuzluk aleminin ve ziyanda olan insanın özlem duyduğu alemin çilesini ve bilginin azabını çekmiş bir isim olarak toprağa düşen Necip ve Fazıl bir kişidir. “Biricik meselem ebedi olmak” der.
Var olmayı ve yok oluşu birlikte yaşar. İman şairi ve fikir adamı olarak Üstad, aşk, vecd, iman, ahlak, nizam ve kurtuluşun öncüsü olarak genç nesillere yönelir. Artık iğne ile kuyu kazmaya başlamıştır. Üstad, yeni ve zor bir tercih yapmış, asfalt yolu terk ederek, toprak ve batak bir yolda ilerleyen kendi insanının elinden tutmaya, ona gerçek hürriyeti anlatmaya başlar. Onun için hürriyet, hak ve hakikate esir olmaktır.
Necip Fazıl, bu çağın fikir mimarlarından birisidir. Aslına sadık kalarak, inanç değerlerini koruyarak yenilemeyi ve yenilenmeyi savunur. İnsan olarak, egosuyla, zaaflarıyla boğuşur ve böylece insan-ı kamil olma savaşı verir. “Çile” dediği şey de budur.
Tam bir çile ve dava adamıydı. Davasının çilesini çekti. Fikirleri ve eserleri, defalarca mahkemelerde yargılandı. Defalarca hapse düştü. İçeri girdiği zamanlarda bunalımlar ve hafakanlar yaşadı. Mukaddes bir davanın temsilci idi. Hiç ümitsizliğe düşmedi. Onun en çok imrenilecek tarafı belki de budur. Mahkemeler, hapisler, zindanlar onu yıldırmadı; dava ve inancından vazgeçiremedi. Zindandan oğlu Mehmed’e yazdığı mektupta:
“Mehmed’im sevinin başlar yüksekte,
Ölsek de sevinin, eve dönsek de,
Sanma ki, kalır bu tekerlek tümsekte,
Yarın elbet bizim elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.”
Altmış yıl durmadan dinlenmeden bin bir çile içinde eserler vererek, mücadeleler yaparak, milletin varoluş savaşında yerini alan bir millet büyüğü, düşünce ve edebiyat hayatımızın dinmez ve silinmez kalemi, kendini edebiyat tarihine hak eden kalem sahibi, şairler sultanıdır.
İlk şiir kitabı “Örümcek Ağı”nı 1925’te henüz 21 yaşındayken yayınlayan Necip Fazıl, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik nasihatiyle 67 yıllık edebi hayatında bir kütüphane hacminde 113 tane eser bıraktı. Eserleriyle birlikte hayatı daha etkileyicidir.
“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam,
Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…”
diyerek bize her konuda güzel ve anlamlı mesajlar veren ve 79 yıllık hayatı ve eserleriyle bize bir dava emanet eden Necip Fazıl’ı,vasiyetine uygun olarak davasını, mücadelesini, topyekun birlik, beraberlik için gelecek nesillere anlatmalıyız.
Vefat yıldönümünün onu anlamaya, anlatmaya ve başlattığı güzellikleri devam ettirmeye vesile olması temennisiyle Becip Fazıl’ı rahmet ve minnetle anıyoruz.
Murat ALPARSLAN
AK PARTİ ANKARA İL BAŞKANI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim